2 min read
İki Dünya Arasında: Türkiye ve İngiltere'de İş, Hayat ve Liderlik Serisi

Bolum 1: İlk Adım: İki Sistem Arasında – Yöneticilikte Zıt Kültürlerin Denklemi

Neden Bu Seriyi Yazıyorum? Bu yazı dizisini yazma fikri, iki farklı ülkede – Türkiye ve İngiltere’de – edindiğim yöneticilik tecrübelerimin zihnimde oluşturduğu ikiliği paylaşma isteğimden doğdu. Hayatın ve iş dünyasının iki farklı kültürde nasıl şekillendiğini, hangi sistemlerin bize neler kattığını, neleri eksik bıraktığını birlikte keşfetmek istiyorum. Bu seriyi sadece yöneticiler ya da girişimciler için değil, aynı zamanda iş hayatına ilgi duyan, farklılıkları merak eden herkes için yazıyorum. Amacım öğretmek değil; karşılaştırmak, gözlem paylaşmak ve düşündürmek. 


Türkiye’de İş Düzeni: Karmaşanın İçindeki Esneklik Türkiye’de iş dünyasında dikkat çeken ilk şey, hız ve doğaçlama kabiliyetidir. Çoğu zaman kuralların yazılı olması değil, işlerin “bir şekilde hallolması” beklenir. Bu durum bazen büyük bir avantaj, bazen ise kaosa yol açabilir. Biat kültürü belirgindir; unvanlar önemlidir ve hiyerarşi güçlüdür. Ancak bu sistemin içinde, şaşırtıcı derecede çok yönlü bireyler yetişir. Bir kişi aynı anda hem operasyonu yönetebilir, hem müşteriyle ilgilenebilir, hem de gerektiğinde IT desteği verebilir. Çok yönlülük neredeyse bir mecburiyet halindedir. Zorluklarla başa çıkma refleksi kuvvetlidir. Sistemsizlik, bireyin çözüm üretme becerisini keskinleştirir. Bu da, hızlı kriz yönetimi gerektiren durumlarda büyük bir avantaj sağlar. Beyaz yaka ile mavi yaka ayrımı belirgindir; çoğu zaman sosyal mesafeye dönüşür. Mesai saatleri teoride 45 saat olsa da, uygulamada esnektir ve fazla mesailer sık görülür. Ancak, fazla mesailer için katsayı uygulaması yaygın değildir. Çoğu zaman “görev bilinci” olarak görülür, karşılığı maddi olmaz. Diplomaya verilen önem büyüktür. Özellikle büyük unvanlar için formal eğitim şartı hâlen baskındır. Ancak diploma ile gerçek yetkinlik her zaman örtüşmeyebilir. 


İngiltere’de İş Düzeni: Yavaşlıkta Güven İngiltere’de iş hayatı ise tam tersine yapı ve uzmanlık üzerine kuruludur. Herkes belli bir konuda uzmanlaşır ve bu sınırın dışına pek çıkmaz. Bir “Admin Assistant”, yalnızca idari işler yapar ve bu rol net olarak tanımlanmıştır. İş-özel hayat dengesi önemlidir. Akşam 6'dan sonra e-posta atmak neredeyse kültürel bir ihlal sayılır. Bu durum, hem çalışanın refahını hem de verimliliğini uzun vadede artırır. Maaş politikaları adaletli ve şeffaftır. Aynı işi yapan insanlar arasında maaş farkları genellikle çok düşüktür. Büyük maaş artışları için ya şirket içinde üst pozisyona terfi etmek, ya da başka şirkete geçmek gerekir. Bu yüzden çalışanlar hem yetkinliklerini hem de CV’lerini sürekli güncel tutar. Diploma değil, belirli bir konuda alınmış sertifikalar ve iş deneyimi öne çıkar. Dar alanda uzmanlaşma sistemi hâkimdir. Bu nedenle iş değiştiren kişiler bir “ünvan” değil, bir “fonksiyon” üzerinden değerlendirilir. Haftalık çalışma saatleri genellikle 37.5 ile 40 saat arasında sınırlıdır. Fazla mesai ancak onaylı ve planlı olduğunda gerçekleşir ve işverenin buna karşılık ödeme ya da izinle telafi etme yükümlülüğü vardır. Çoğu şirkette bu, sisteme otomatik olarak entegredir. Beyaz yaka – mavi yaka ayrımı sosyolojik olarak çok daha siliktir. Ofis çalışanı ile depo çalışanı aynı kantinde yemek yer, aynı iş güvenliği eğitimine katılır, aynı haklara sahiptir. Hiyerarşi vardır ama mesafesizdir. 


İlk Şoklar ve Adaptasyon: İngiltere’ye taşındığımda karşılaştığım en büyük şok, işlerin yavaşlığı oldu. Türkiye’deki hıza alışmış biri için, her adımın belgelenmesi ve haftalarca süren onay süreçleri başta çok zorlayıcıydı. Dil bariyeri beklediğimden daha zorluydu. Grameri bilmek yetmiyor; aksanlar, deyimler, yerel jargonla baş etmek zaman aldı. Hâlâ birçok devlet yazışmasının fiziksel posta yoluyla yapılıyor olması ise teknolojik açıdan şaşırtıcıydı. Sosyal çevre kurmak da kolay değildi. İnsanlar iş-özel yaşam ayrımını çok net çizdiği için, iş dışında ilişkiler kurmak zaman aldı. 


Yorum: Hangisi Daha İyi Değil, Hangi Sistem Neye Hizmet Ediyor? Türkiye’nin çok yönlü, hızlı düşünebilen ve çözüm odaklı insan kaynağı, çoğu zaman İngiltere’deki profesyonel çevrelere kıyasla daha esnek ve yaratıcı. Ancak sistemsizlik, bu potansiyelin kurumsal başarıya dönüşmesini zorlaştırıyor. İngiltere’de ise sistemler çok güçlü. Süreçler, planlar, mevzuatlar ve iş güvenliği çok iyi oturmuş durumda. Bu, hem çalışan hem de yönetici için bir güven ortamı sağlıyor. Ancak bireysel esneklik ve inisiyatif alma konusunda bir miktar kısıtlayıcı olabiliyor. Bir yanda bireyin güçlü olduğu ama sistemin zayıf kaldığı Türkiye; diğer yanda sistemin güçlü, bireyin sisteme uymak zorunda olduğu İngiltere… Bu iki yapıyı birbirine üstünlük açısından değil, amaç ve işleyiş farkı açısından değerlendirmek gerekiyor. 


Sonuç: Bu Seride Sizi Neler Bekliyor? Bu yazı dizisi boyunca: 

  • Liderlik ve yöneticilik yaklaşımlarını karşılaştıracağım,
  • Farklı iş yapış kültürlerine dair gözlemlerimi paylaşacağım,
  • Türkiye ve İngiltere’nin güçlü ve zayıf yönlerini, sosyokültürel yapılarını işleyeceğim,
  • Ve bunu yaparken profesyonel bir dilin içine yerleştirilmiş içten hikâyelerle zenginleştireceğim.

 Bu seride neyi savunduğum değil, neyi gözlemlediğim önemli. Ve belki de en önemlisi; “başka bir yol mümkün mü?” sorusuna birlikte cevap arayacağız.


Deam edecek..

Comments
* The email will not be published on the website.