4 dakika okundu
Fenerbahçe'nin Öğrenilmiş Çaresizliği

Esasında yazacaklarım diğer spor kulüplerini de kapsıyor olsa da genel olarak ben kendi taraftarı olduğum takım üzerinden eleştiriler getiriyor olacağım. 

İnsanlar tarih boyunca koştular, tırmandılar, ağır nesneleri kaldırdılar, avlandılar, yüzdüler. Bu fiziksel etkinlikleri her zaman sporun esas amacına yönelik ve yarışma biçiminde olmadı. İlk başlarda insanları savaşlara hazırlamak için yapılan bedensel çeşitli aktivitelerken, daha sonra bu soyluların ve zenginlerin gösteriş amaçlı yaptıkları bir gösteri; yaşanılan toplumun boş zamanlarını eğlence formunda geçirdikleri, festivallerde, dini törenlerde düzenlenen bir etkinlik haline geldiği görülmektedir. Din ve sporun birleştirildiği en ünlü spor etkinliği Olimpiyat Oyunları' dır. Spor kavramı artık günümüzde insanların zihinsel, fiziksel ve ruhsal yapılarını olumlu yönde etkileyerek, sağlıklı bireyler olmalarını sağlamanın yanı sıra ülkelerin ekonomik ve sosyal yönden gelişimlerine katkı sağlayan en önemli alanlardan biridir. Modern futbol ise Olimpiyat oyunların ortaya çıkışından çok sonraları, 1800'lü yıllarda sahneye çıkmıştır. Bugün itibariyle yaklaşık 300 milyon insanın futbol oynadığı ve bunların yaklaşık 150.000' nin profesyonel futbolcu olduğu tahmin edilmektedir. Günümüzde artık futbol €30 milyarlık bir pazar. Türkiye futbol endüstrisi bu pazardan sadece %2,4 pay (€740 milyon) alabiliyor. Fakat işin trajik tarafı ise sadece 4 büyüklerin toplam €1,2 milyarı aşan borçları ile borca batık halde olmalarıdır. 

Batı toplumlarda, nüfusun yarısından fazlası haftada en az bir defa herhangi bir egzersiz türüne katıldığı bilinmektedir. Gym ve elit spora olan halk ilgisi çok büyüktür ve spor uluslararası eğlence piyasasındaki en popüler ürünlerden biridir. Spor felsefesi ile spor kültürü arasında bir karşılıklı bağlılık vardır. Spor felsefesi için olgunlaşmış bir spor kültürü gerekir. Spor kültürünün gelişmesi ve yetkinleşmesi spor felsefesi ile gerçekleşir (Erdemli, 2006, s.16). Örneğin, gelişmekte olan ülkeler, spordan en düşük maliyetle en yüksek kazancı elde etme fırsatları üzerine odaklıdırlar. Yani sporda sonuca ulaşma anlayışları, spora yatırım yapma ve spor etkinliklerini ücretsiz spor alanlarında, profesyonel kimselerin eğitiminde gençlere ve çocuklara sunmaktan daha baskın bir haldedir. Spor kültürümüzde yaygınlaşan yüzeysellik, fanatizm faşizanlığı ve fırsatçılık üretkenliğe zarar vermektedir. Bu nedenle spor felsefesinin gelişimine zemin hazırlayacak spor kültürünün gelişmesi için sporcu yetiştirmek gerekiyor. Sporcu yetiştirmek ise uzun vadeli sistematik bir iştir ve bu nedenle sadece finansal kaynak, bilgi ve beceri değil sabır da gerektiren bir süreçtir.  

Fenerbahçe'nin sadece bir futbol değil bir spor kulübü olduğu Olimpiyatlara neredeyse her branşta sporcu üretiyor olması bunu tescillemeye başlı başına yeter bir durumdur. Amatör branşlara verdiği önem ve bu alanların büyük kitleler tarafından tanınmasına ve sevilmesine olan katkısı büyüktür. Kendi içinde de özellikle sadık bir basketbol ve voleybol taraftar kitlesi de oluşturabilmiştir. Elbette bunların oluşmasında sportif başarıların payı çok büyüktür. Endüstriyelleşen sporda sporun esas olan "seyir zevki" sunma fonksiyonu çok geri plana itilmiş gibi durmaktadır. Ozan Tufan gibi teknik tabir ile "kazma" bir futbolcuyu yere göğe sığdıramayan büyük kitleler var artık. 2001 yılında sahasında tuttuğu takım soyunma odasına 0:3 geride gittiğinde tribünde olan taraftar profili artık yok Fenerbahçe' de. O gün tribünde yer alan taraftarlar kadar ne futboldan ne futbolcudan ne de teknik direktörden ortalama derece anlayan bir kitle bugün yok. Vasata aşık olmanın normalleştiği son 7 yıllık taraftar performansına ve esasında taraftarın yarattığı kötü ve başarısız futbol takımını bir mercek altına alalım.

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki Fenerbahçe yakın tarihinde (2000 ve sonrası) hocalık yapmış olan hiçbir hoca bugün öykünüldüğü gibi uçan kaçan, süper ofansif, müthiş futbol vs. oynatmadı. Bu tamamen bir illüzyondan ibaret. Zico şampiyonlar ligi performansı ile hatırlanır ama öyle sanıldığı gibi süper futbol filan oynatabilen bir hoca değildi. Çok sıkıldığımız ve küfrettiğimiz, oyuncu tercihleri yüzünden saç baş yolduğumuz çok ama çok maçları oldu. Keza ikinci döneminde kovuldu ve akabinde de Olympiakos' dan da kovulmuştur. Hiçbir yerde de doğru düzgün hocalık yapma başarısı gösterememiştir. Ersun Yanal ise belki de Fenerbahçe tarihinin en taş ve en hazır kadrosuna hoca olarak getirilen ender şanslı insanlardan biri olmuştur. Bir önceki sistemi ve oyuncu grubunu neredeyse hiç değiştirmeden en kolay şampiyonluklardan birine ulaşmıştır. (elbette o sezon rakiplerin yaşadıkları sıkıntılar da bu süreci kolaylaştırmıştır). Keza onun döneminde de çok fazla saç baş yolduk, son saniye golleri ile maçlar kazandık. 

Tekrar taraftar noktasına dönüş yaparsak, Aykut Kocaman futbolundan sıkılan bu grup onun gönderilmesini sağlayıp, akabinde Aziz Yıldırım' ı da göndermiş ve adeta devrim yapmıştır. Taptığı tüm hocalar yeni yönetim tarafından göreve getirilmiştir. Vasat bile olamayan futbolcular tekrar doğdu diye takıma geri getirildi. Ve esasında bunların hepsini son yılların taraftar grubu yaptı. Bugün ortada 7 yıldır şampiyonluğu olmayan ve belki de ligin en kötü futbol oynayan bir takımı var. "Hücum futbolu" ile kafayı bozmuş bu kitle el freni Gustavo'ya, futbol katili Ozan Tufan'a, zirvedeyken bile Fener forması giymemesi gereken Sosa'ya, futbolcudan başka herşeye benzeyen ama stoper asla olmayan Tisserand'a, gelecek vaad eden ama emekli olmak üzere olan Ferdi'ye açtıkları kredilere bakınca takımın ve 7 senenin fotoğrafını daha net görebilirsiniz. 

Bütçenizin düşük olmasını anlayabilirim ama hem şampiyon olmayı hem de Ozan Tufan kalmasını istemek nasıl bir kafadır, işte bunu anlamak mümkün değil. Çünkü Ozan'ın Fenerbahçe tarihinde şampiyonluk görememesinin bir nedeni takımın onun gibi vasat çoğunluktan oluşuyor olmasıdır. Ozan her yönüyle kötü bir futbolcudur. Süratli değil. Tekniği yok. Çalımı yok. Pası yok. Şutu yok. Defansı hiç yok. Özünde Ozan Tufan'ın Alper Potuk balonundan bir farkı yok. Hatta Alper'in Ozan'a göre en azından çalım yeteneği olduğunu söyleyebiliriz. Başarısız sonuçlardan sonra tam taraftar Ozan dan kurtulalım noktasına geliyor ki 1-2 şanslı galibiyet sonrasında tekrar "Ozan kalsın" noktasına geliniyor. Bunu anlamak mümkün değil! Ozan-Gustavo-Sosa orta sahası ile şampiyon olamaz kimse. Şampiyonluk bu orta saha üçlüsünün doğru kurgulanmasından geçiyor. Senin bu bölgede en azında bir Emre ve bir Alex e ihtiyacın var. Hatta önde Alex ve arkasında 2 tane çift yönlü çok koşan, top kapan, pres yapan, çalım atabilen, şutu olan, pası olan, futbol zekası olan Emreler lazım. 

“İyi futbolcuların Michelangelo tarafından yontulmasına gerek yok. Futbolda yetenek, formdan çok daha önemlidir ve birçok durumda beceri, sınırlamaları erdemlere çevirme sanatıdır.” – Eduardo Galeano

En son 3 şampiyonluğumuzdaki bu orta üçlülere ve yedeklerine bir bakalım:

2006-2007: Appiah - Aurelio - Alex (Selçuk Şahin-Kemal Aslan-Tümer Metin)

2010-2011: Emre - Cristian Baroni - Alex (Selçuk Şahin - Mehmet Topuz - Özer Hurmacı)

2013-2014: Emre - Meireless - Cristian Baroni (Selçuk Şahin-Mehmet Topal-Mehmet Topuz-Alper Potuk-Holmen)

Yarıştığımız rakiplerimizin orta üçlülerine bakalım:

Trabzonspor: Selçuk İnan - Colman - Alanzihno

Galatasaray: Selçuk İnan - Hamit Altıntop - Sneijder

Beşiktaş: Kleberson - Delgado - Ricardinho

Orta saha üçlüsünü bu özellikteki ve yetenekteki futbolcular ile oluşturmayan takımların şampiyonluk şansı sadece "şans" faktörüne bağlı kalır. Bu üçlüye isimler üzerinden örnek vererek daraltmak istemiyorum ama hem daha iyi anlaşılması için hem de buna uygun kemik kadro etrafında diğer noktaları oluşturduğunuzda nasıl sonuç aldığınızı görmemiz açısından güzel bir örnek. Burada sonuç alma kriterim sadece şampiyonluk değildir. Doğası gereği sadece bir takım şampiyon oluyor ama siz doğru kadro mühendisliğini yaparsanız büyük ihtimalle şampiyonsunuz ya da olamasanız bile kafa kafaya koşuyu tamamlar (bu koşuda artık doğru kadro mühendislikleri yarışırken belirleyici olacak olan teknik direktör farkı olacaktır), seyircinize de yüksek seyir zevki veren, gurur duyacağı bir takım sunarsınız. Tıpkı 2010-2011 yılındaki Trabzonspor takımı gibi!

Fenerbahçe taraftarlarını kalitesi düştükçe futbol takımının kalitesi de doğal olarak düştü. Ali Koç en büyük yanlışı taraftarı dinleyerek Aykut Kocaman ile yollarını ayırarak yaptı. Hoca değişikliği için ilk yılının gidişatını bekleyebilir daha sağlıklı bir ortamda bununla ilgili bir karar alabilirdi. İkinci yanlışı yine Ersun Yanal' ı getirerek "küme düşüren Başkan" apoletini takmaktan son anda kurtularak yapmıştı. Bu sene de yine taraftarları dinleyerek bir önceki hatasını telafi etmek için başka bir hata yaparak Erol Bulut'u göreve getirdi. Yine kararını rasyonel gerçeklere göre değil yığınların sesine göre vermiş oldu. Ama taraftarların doğru seçimler yaptığı çok ender görülmüştür: bknz Türkiye Cumhuriyeti hükümeti! Taraftarlar için esas olan futbolun görsel ve estetik tarafının onlara sunuluyor olması olmalıdır. Bu sunuldukça sonuçlardan bağımsız kulübüne koşulsuz sevgi ve destek verilecektir zaten. Ama bunun için önce futbol sahasında izleyenlere seyir zevki veren bir futbol ortaya koymak lazım. Sumo güreşçileriyle bale gösterisi yapamazsınız! Ozan Tufan, Gustavo, Mert Hakan ile ortaya futbol ziyafeti çıkmaz! Hatta 3 puan bile çıkmaz!

Hocaları geçmiş başarıları veya başarısızlıklarına göre değerlendirmiyorum. Daha önce hiç geçmişi ve başarısı olmayan biri pekala bu işi en doğru şekilde yapabilir. Antrenman yaptırmak dışında çok farklı özellikleri de barındırıyor olması lazım Teknik Direktörün. Sadece antrenman bilimiyle, taktik çalışmalarıyla değil psikoloji, sosyoloji, felsefe, ekonomi, diksiyon, iletişim, liderlik ve diğer disipliner bilim alanlarıyla haşir neşir olarak kendini sürekli geliştirmeli. Takımların kaptanları takımlara antrenman yaptırsa bile bu iş yürür zaten. Keza Galatasaray'ın buna benzer bir örnekle tescilli bir şampiyonluğu söz konusudur. 

Daha 2 hafta önce "bu sene de bitti", "gönderin Erol Bulut'u" diyen taraftarlar 2-3 tane rezalet futbol sonrası kazanılan puanlar ile şimdiden yine Fenerbahçe' yi peşin şampiyon ilan ettiler. Küfrettikleri Ozan yine kral ilan edildi. Tüm esas sorunlar sümenin altında olduğu gibi duruyor. Hadi benim taraftarlardan hiç umudum yok ama umarım yönetimin planları vardır. Yoksa da bu öğrenilmiş çaresizliği kırabilmesi için birkaç öneride bulunacağım:

1- Taraftarları kesinlikle ama kesinlikle karar mekanizmanıza dahil etmeyin. Aritmetik ortalama, her zaman ağırlıklı ortalamadan çıkacak olan iyi şeyleri gölgeler.

2- Ne pahasına olursa olsun, performans, kalite ve gayret olarak vasatı aşamamış tüm futbolculardan devre arasında kurtulun.

3- Kadro mühendisliğini yukarıda örnekler verdiğim orta saha üçlüsü ve etrafı şeklinde yeniden oluşturun.

4- Kulübe yakın olarak bilinen ve sizden önce haberleri açıklayan gazetecileri, ve sürekli size ve hocanıza güzelleme yapan yorumcu ve gazetecileri etrafınızdan uzaklaştırın; sosyal medya hesaplarını da bloklayın. Okumayın onları hiç!

5- Antrenör değil gerçek bir teknik direktör getirin. Bu kişinin eski futbolcu olmak zorunda değil! Bknz. Mourinho

6- Bir daha elinize Obradoviç gibi bir efsane geçerse ne pahasına olursa olsun onu elinizde tutun!

7- Alt yapıdaki 16-20 yaşında olan oyuncularınızdan A takım ilk 11' inde oynayacak seviyeye gelemeyen sporculara yatırım yapmayı bırakın. "Genç" oyuncu takıntısından kurtulun. İyi oyuncu 17 yaşında da formayı alabilir, yaşı buna engel değil!

8- Aşağıya yazacağım isimleri hemen bonservisiyle veya kiralık olarak takımdan gönderin

  1. Marcel Tisserand
  2. Maurico Lemos
  3. Ferdi Kadıoğlu
  4. Nabil Dirar
  5. Ozan Tufan
  6. Jose Sosa
  7. Mame Thiam
  8. Kemal Ademi
  9. Papis Cisse

Bana göre Fenerbahçe ilk 11' inde direkt oynayabilecek futbolcular sadece aşağıdakilerdir:

Altay

Serdar Aziz

Gökhan Gönül

Caner Erkin

Pelkas

Valencia

Samatta

Fenerbahçe futbol takımı üzerindeki ölü toprağı atabilmek orta saha üçlüsünde şans vereceğin futbolcuların kimin olduğuna ve taraftar kalitesinin artmasına bağlıdır. Taraftar kalitesini (niteliksel)arttırabilirsek takımın kalitesi de doğal olarak artacaktır. Son olarak da futbol her ne kadar endüstri haline gelen, kitleleri peşinden sürükleyen birşey olsa da son tahlilde alt tarafı futbol! Bu sektördeki hiçbir unsura gereğinden fazla değer vermeyin; esas bağlamından uzaklaşarak fanatikleşme ve faşizanlık tuzağına düşmeyin. Sporun en önemli unsurlarından olan "rakibe saygı" felsefesinden şaşmayın. 

Futbol hayat memat meselesi değildir. Ciddi bir mesele de değildir. Sporun sağlıklı yaşam ve sosyalleşme aracı ötesine taşınmasına izin vermeyelim. Ve mutlaka iyi bir bale gösterisi izlemek istiyorsak sumo güreşçileri ile idare etmeyelim. Futbolun görsel ve estetik seyir zevki veren görüntüsünü tekrar sahalara geri getirmeliyiz.

“Futbolu eskiden fakirler oynar, zenginler izlerdi; şimdi ise zenginler oynuyor, fakirler izliyor.” – Şenol Güneş

Referanslar

https://web.archive.org/web/20080612123410/http://www.britannica.com/EBchecked/topic/550852/football

http://www.sporbilim.com/sayfa.asp?mdl=haber&param=123

https://www2.deloitte.com/uk/en/pages/sports-business-group/articles/annual-review-of-football-finance.html

https://football-observatory.com/IMG/sites/mr/mr55/en/


Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.